Mükellef ve Davranışları

Mükellef, ergenlik çağına gelen ve akıl sağlığı yerinde olan; dinin belirlediği hükümlerle sorumlu tutulan kişi demektir. Dinen mükellef (yükümlü) olan kişinin, yapmak ve yapmamakla sorumlu tutulduğu işlere ise ef’al-i mükellefin( mükellefin iş ve davranışları) denir.

Mükellefin iş ve davranışları Hanefi mezhebinin tasnifine göre aşağıdaki sekiz sınıftan birine girer:

  1. Farz : Yapılması dinimiz tarafından kesin bir şekilde emredilen davranıştır. Örneğin beş vakit namaz kılmak, ramazan ayında oruç tutmak. Farz yerine getirilmediğinde, kişi günah işlemiş olur.
  2. Vacip : Farz kadar açık ve kesin bir delile dayanmamakla beraber dinimiz tarafından bağlayıcı bir şekilde emredilen davranıştır. Örneğin kurban kesmek, fıtır sadakası vermek, bayram namazlarını kılmak. Şafii mezhebine göre vitir ve bayram namazları sünnettir.
  3. Sünnet : Hz. Peygamber’in farz ve vacip dışında, yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği, örnek alınma özelliği taşıyan davranıştır. Örneğin beş vakit namazın sünnetlerini kılmak, abdest alırken ağzı yıkamak.
  4. MüstehapHz. Peygamber’in ara sıra yaptığı ve yapılması dinimiz tarafından hoş ve güzel karşılanan davranıştır. Örneğin beş vakit namazın sünnetleri dışında nafile namaz kılmak, nafile oruç tutmak.
  5. Mubah : Mükellefin yapıp yapmamakta dinimiz tarafından serbest bırakıldığı davranıştır. Helal ve caiz kelimeleri de mubah ile aynı anlamı ifade eder. Hakkında dini bir yasak bulunmayan bütün dünya nimetleri genel olarak muhabtır. Örneğin yemek, içmek, gezmek.
  6. Haram : Yapılması dinimizce kesin bir şekilde yasaklanan davranıştır. Örneğin içki içmek, kumar oynamak, faiz alıp vermek. Haramı işleyen kişi günahkar sayılır.
  7. MekruhHaram olmamakla beraber yapılması dinimizce hoş karşılanmayan davranıştır. Örneğin topluluk içine çıkmadan önce soğan ve sarımsak gibi kokusu rahatsız edici yiyecekler yemek, abdest alırken gereğinden çok su kullanmak.
  8. MüfsitYapılmakta olan bir ibadeti bozup onu geçerli olmaktan çıkaran eksiklik ya da yanlış davranıştır. Örneğin oruçlu iken yemek, içmek; namazda konuşmak.

Şafii mezhebinin ef’al mükellef’in tasnifi ise şöyledir:

  1. Farz : Kaynaklarda zaman zaman vacip olarak da ifade edilmektedir.Vacip, Şafii mezhebine göre farz anlamındadır. Vacip ile farz arasında -hac konusu hariç- hiçbir fark yoktur.
  2. Sünnet : Mendup veya müstehap olarak da ifade edilmektedir.
  3. Mubah
  4. Mekruh
  5. Haram

BAŞLICA İBADETLERİMİZ

Hayatın tamamına yayılmış bu ibadet anlayışından başka, zamanı, yeri yapılış tarzı ve miktarı dinimizce belirlenmiş özel birtakım ibadetlerde vardır. İbadetleri, yapılma şekli  yönünden kendi içinde üç gruba ayırabiliriz :

  • Bedenle yapılanlar (namaz,oruç )
  • Malla yapılanlar (zekat,kurban)
  • Hem beden hem de malla yapılanlar (hac, umre)

NAMAZ

İslam’ın kelime-i şehadetten sonra en önemli esası namazdır. Namaz Hz. Peygamber’in  de buyurduğu gibi Allah’a inanan kişinin mi’racıdır. Yani manevi olarak Rabbine yükselmesidir. Namaz kılan bir mümin, ruhunu ve gönlünü Allah’a açar, O’ndan rahmet ve bereket diler, O’na olan derin saygısını ifade etmiş olur, O’nun yüceliği karşısında kendi acizliğini itiraf edip boyun eğdiğini gösterir. Namaz, kelime-i şehadetin davranışa dönüşmüş halidir.Gönüllere ferahlık veren, ruhu huzura kavuşturan, benliği aydınlatan bir kandildir.

Namaz, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş her müslümanın yerine getirmek zorunda olduğu, belirli şartları, vakitleri ve şekilleri olan farz bir ibadettir. Herhangi bir mazeret sebebiyle namazı terketmek mümkün  değildir. Hatta su bulunmadığında teyemmüm yaparak, hasta olunduğunda oturarak ya da yatarak namaz kılınması emredilmiştir. Namazın vaktinde kılınması Allah’ın en sevdiği davranışlar arasındadır.

ORUÇ

Ramazan ayı boyunca oruç tutmak İslam’ın beş şartından biridir. Akli melekleri yerinde olan ve ergenlik çağına gelmiş her Müslümanın ramazan ayında oruç tutması farzdır. Oruç tutmak, tan yerinin ağarmasından gün batımına kadar Allah rızası için ibadet maksadıyla hiçbir şey yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamaktır.

Rejim yapmak, sağlıklı olmak gibi sebeplerden dolayı aç kalmak oruç sayılmaz. Zira oruç bir ibadettir. Bundan dolayı da bu bilinç ve amaçla gerçekleştirilmesi gerekir.

Allah rızası için tutulan oruç, beraberinde birçok bireysel ve toplumsal fayda da getirerek her sene ramazan ayında Müslümanların misafiri olur. Cemaatle kılınan teravih namazları, birlikte yapılan iftarlar  Müslümanların birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirir. Uykunun en derin anında kalkıp Allah’ı anarak yenilen sahur yemekleri, gün boyu nefsani birçok arzunun ertelenmesi, ağzın sadece yiyecek içeceğe değil, yalana,dedikoduya, her türlü harama kapalı tutulmaya çalışması müminin kendisini  Allah’a daha yakın hissetmesini sağlar. Böylece oruç Müslümanların hayatına rahmet ve bereket getirir.

ZEKAT

Zekat, İslam dinin beş esasından biridir. Sahip olunan mallardan dinimizce belirlenmiş bir miktarının, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen kimselere, şartlarına uygun olarak Allah rızası için ödenmesi demektir. Zekat vermek, gerekli şartları taşıyanlara farzdır. Kimin, kime, hangi maldan, ne kadar zekat vermesi gerektiği ile ilgili olarak dinimizce belirtilmiş ölçüler bulunmaktadır. Bunlar ilgili ünitede ayrıntılarıyla ele alınmaktadır.

Zekat, Kur’an’da pek çok yerde namazla birlikte anılmıştır. Bu da zekatın, Müslümanın hayatında dinin direği sayılan namaz kadar önemli olduğuna işaret eder.

Zekat sayesinde Müslüman, elindeki varlıkların aslında kendisine ait olmadığını, hepsinin Allah’ın emaneti olduğunu hatırlar. Onun verdiklerini Onun kulları için harcama bilinci kazanır.Bu bilinç onun sadece malı mülkü konusunda değil, sahip olduğu bütün nimetler için şükreden ve şükrün gereğini yerine getiren bir kul olmasını sağlar.

HAC

İslam dinin beş esasından biri olan hac, Kabe’yi ve etrafındaki kutsal mekanları, yılın belirli zamanında, usulüne uygun olarak ziyaret etmek anlamına gelir. Gerekli şartları taşıyan her müslümanın ömründe bir defa haccetmesi farzdır.

Hac, Allah’ın evinde Allah’a inanan diğer müminlerle buluşma anıdır. Hac, kendinin ve ait olduğu ümmeti tanımaktadır. İçinde bulunan mekanla, yerine getirilen vazifelerle hac, Allah sevgisinin ve ibadet çoşkusunun en yoğun yaşandığı zamandır. Taze bir başlangıç, daha sonrasında bütün hayata yansıması beklenen bir arınmadır.

 

İBADETLER BİZE NE KAZANDIRIR?

Allah’severek O’na yönelen insan, bu sevgisinin sonucu olarak ibadet eder. Aslında ibadetin tek bir gayesi vardır : Allah’ın rızasını kazanmak.İbadetler sadece bu amacı yerine getirmek için yapılmakla beraber hem kişiye hem de topluma birtakım faydalar sağlar.

İbadet ;

  • İnsanın Allah ile ilişkisini güçlendirir.
  • İnsanın hayatına anlam katar.
  • İç huzuru  sağlar.
  • Dengeli ve huzurlu bir yaşama biçimi oluşturur.
  • İnsanı manevi yönden tedavi eder.
  • İnsanın manevi ve ruhi dünyasını geliştirir.
  • İnsanı yüksek ahlaki duygu ve tutumlara yöneltir.
  • İnsana güzel alışkanlıklar kazandırır.
  • İnsana sabrı ve diğerkamlığı öğretir.
  • İnsana uyumlu kişilik özellikleri kazandırır.
  • İnsanda güven duygusunu geliştirir.
  • İnsanda sorumluluk bilincini geliştirir.
  • İnsanı kötülüklerden alıkoyar.
  • Bireyin toplumsallaşmasına katkı sağlar.
  • Toplumsal kaynaşmaya katkıda bulunur.
  • Toplumda yardımlaşmayı teşvik eder.

Allah’ı seven insan, her davranışında güzel hareket  etmenin ve kötülüklerden uzak durmanın yollarını  arar. Allah  ve resulünün  gösterdiği şekilde yaşamaya çalışır. Allah’a yönelen, Onun ölçülerini hayatında uygulamaya çalışan kul ile Rabbi arasındaki bağ güçlenir. Mesela namaz kılan bir insan, sürekli Allah’ın huzurunda olduğunu günde beş kere kendine hatırlatmış, Rabbini  unutmadığını ortaya koymuş olur. Rabbiyle arasında oluşan bağ sayesinde güven ve huzur duyar.

Yüce Allah’ın kendisini gördüğünü, ihtiyaçlarından ve sıkıntılarından haberdar olduğunu, kendisine değer verdiğini bilir ve hisseder. Sıkıntı ve zorluklarla karşılaştığında, bu sayede metanetini yitirmez. Bunun Allah’tan gelen bir sınav olduğunu bilir ve sabreder.

İbadet, kişinin kendisini ve bu dünyadaki konumunu tanımasını sağlar, insanı yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunur.

İbadetle iç ve dış dünyasını huzursuz eden birtakım kirlerden arınan insan, bu sayede insanı olgunluğa erişir. Kötülüklerden uzak bir yaşam sürer. Bir gün Allah’ın huzuruna çıkarak dünyada yaptığı her şeyin hesabını orada vereceğinin bilinciyle hareket etmesi, kişinin ölçülü olmasını her işinde dürüst davranmasını sağlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de namazın insanı kötülüklerden alıkoyduğu belirtilir, orucun ise kişiyi takvaya ulaştıracağı anlatılır.

İbadetlerini gerçek anlamda yerine getirebilen ve ibadetin gerektiği bilinci yakalayabilen insanlar, çevrelerine de güven verirler. “Emin” bir insan olurlar. Böylece ibadet bilinci gelişmiş toplumlarda huzur ve güven duygusu hakim olur.

Beş vakit namazında Müslüman kardeşleriyle omuz omuza saf tutan, ramazan ayında yokluk çekenlerle aynı şartları yaşayan, hacda dünyanın farklı yerlerinden gelen diğer Müslümanlarla tanışıp aynı ortamlarda bulunan, zekat ve sadaka gibi mali ibadetlerini yerine getirirken ihtiyaç sahibi peşinde koşan bir Müslüman, hiç şüphesiz diğer insanları düşünme ve onlara yardım eli uzatma bilinci kazanır. İbadetler  vasıtasıyla gerçekleşen sosyal yardımlaşma ve dayanışma, Allah sevgisini üstün tutmanın bir ifadesidir. Allah’ı seven, Onunla ilgisi olan her şeyi, bütün yaratıkları sever ve onlarla ilgilenir.

Bir mümin duyarlılığıyla hareket eden kişi, bütün bunların sonucunda,

Allah’ın kendisini dost edindiği bir kul olur.

 

İBADET NEDİR ?

Bir müslüman hayatın her anında Allah’ın kendisini gördüğü, hep yanında olduğu bilinci ile yaşamalıdır. Yalnızken, evde, okulda, sokakta, alışverişte, oyunda, çalışma anında, öfkede, sevgide, şefkatte, kısacası her zaman her yerde … İslam’da ruh terbiyesi tam da bu anlayışla bağlantılıdır. Müminin niyeti sadık, yolu ve gayesi de sahih olursa bütün hayatı ibadete dönüşür.

Allah için namaz kılmak ibadet olduğu gibi birisine güler yüz göstermek, ihtiyacı olan insanlara yardım etmek, iyiliği özendirmek, kötülüğe engel olmak, selam vermek, bir hayvanı doyurup ona su vermek, hatta yoldaki zarar verebilecek bir taşı kenara atıvermek de ibadettir. İnsanlar ve bütün varlıklar için yararlı olan her iş, Allah’ı hoşnut eder. İnsan, her organını yaratılış gayesine uygun olarak kullanıp Allah’ın haram kıldıklarından uzaklaşarak bütün vücudunu tepeden tırnağa ibadetle donatmış olur. Kişi, Allah’ı hoşnut etme niyetini taşıdığı sürece ibadet, bütün hayatı içine alır, kişinin her yaptığı ibadet haline gelir.

Kısaca ibadet;

  • Varlıkların kulluk ve itaatle, Allah’a boyun eğmeleri, sevgi,ve saygı göstermeleridir.
  • Allah’a yaklaşmak için, kulluk bilinciyle yapılan birtakım hareket ve davranışlardır.
  • Kişinin Allah’a yaklaşmak için, kulluk bilinciyle yapılan birtakım hareket ve davranışlardır.
  • Kişinin Allah’a teslimiyetini gösteren, beden veya mala yapılan davranışlardır.
  • Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçınmak ve kulluk bilincini salih amellerle ortaya koymaktır.
  • Allah’ın rızasını kazandıracak her türlü hareket, davranış, duygu ve düşüncedir.

MÜMİN, MÜNAFIK, KAFİR VE MÜŞRİK NEDİR?

Mümin

Peygamberimizin Allah’tan alıp insanlara ulaştırdığı dini kabul eden ve buna gönülden inanan kişiye mümin denir.

Kişinin mümin olması onda birtakım özeliklerin gelişmesi sonucunu doğurur. Örneğin, mümin bir kişi, Allah ve resulune düşman olanlarla dostluk etmez.Kazandıklarından Allah yolunda harcar. Namazını kılar, orucunu tutar. Allah’tan başkasına boyun eğmez, yalnızca Rabbine güvenir. Diğer insanlara iyiliği tavsiye eder, kötülüklere engel olmaya çalışır. Allah’ın ayetleri okunduğunda müminin imanı artar, Alah’ın adı anıldığında yüreği titrer. Bu özelliklere sahip mümin ahirette cennet ve oradaki pek çok güzel nimetle mükafatlandırılır.

Münafık

İnanmadığı halde kendini mümin gösteren kimseye münafık denir.

Münafık, müminlerle karşılaştığında “inandım” der, kendi yandaşlarıyla birlikteyken Allah ve müminlerle alay eder. İçten içe müminlere kin besler. Aslında istemediği halde maddi çıkarları için namaz kılar. İnanarak değil, gösteriş için Kur’an’ı kasten yanlış yorumlar. Kötülüğü  yaygınlaştırıp iyiliğe engel olmaya çalışır.

Münafık cimri ve kibirlidir. Sözünde durmaz. Yalan söyler. Emanete hıyanet eder. Haksızlık yapar. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz.

Dünyada mümin muamelesi görse de Allah katında kafirdir. Ahirette yeri cehennemdir.

Münafıklar İslam toplumu için kafirlerden daha tehlikelidirler. Zira iki yüzlü davrandıkları için tanınmaları  mümkün değildir. İçten içe müslüman toplumunun huzur ve düzenini bozarlar. Bu yüzden ahiretteki cezaları da kafirlerinkinden daha şiddetlidir.

 

Kafir ve Müşrik

Peygamberimizin Allah’tan alıp insanlara ulaştırdığı dini kabul etmeyip inkar eden kimselere kafir denir. Kafir, Allah’ı ayetlerini, peygamberlerini, peygamberlerin tebliğ ettiklerini, Kur’an’ı, melekleri, öldükten sonra dirilmeyi, ahireti inkar eder.

Allah ile, isim ve emirleri ile alay eder. Peygamberlerin yalan söylediğini, Kur’an’ı Allah tarafından gönderilmediğini, ölüm ile  birlikte her şeyin sona ereceğini  iddia eder.

Kafirlerden bazıları Allah’ın eşi, benzeri, ortağı ya da çocuğu olduğuna inanırlar. Onların bu inancına şirk, kendilerine ise müşrik adı verilir.

Müşrikler Allah’ın varlığını inkar etmezler ama O’ndan başka ilahlar olduğunu kabul edip onlara da taparlar.

KELİME-İ TEVHİD VE KELİME-İ ŞEHADET

Kelime-i Tevhid Ve Kelime-i Şehadet

İmanın özü kelime-i tevhid ve kelime-i şehadette ifade  edilebilir.

Kelime-i tevhid, hem İslam’a girişin ifadesidir hem de İslam’ın özeti ve sembolüdür.Bu sözü söyleyen kişi iman ettiğini belirtmiş olur. Tüm varlıkları yaratan ve yaşatan bir Allah olduğunu ve O’nun dışında ibadet edilmeye layık hiçbir ilah bulunmadığını dile getirir. Ayrıca Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek üzere gönderdiği peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’in  de Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmiş olur.

Müslüman bu söze ve bu sözle özetlenen İslam dininin bütün emir  ve yasaklarına gönülden teslim olan kişidir.

Kelime-i şehadet ise özde kelime-i tevhidle aynı anlama gelir, sadece onun farklı bir söyleyiş biçimidir.

Bir kimse kelime-i tevhidi veya kelime-i şehadeti söylediği zaman hem insanlarla olan ilişkilerinde hem de Allah ile olan ilişkisinde müslüman muamelesi görmeye hak kazanır. Yüce Rabbimiz bu sözü söyleyen ve bu sözle üstlendiği sorumlulukları yerine getiren kimseleri cennetine alacağını, onları sonsuz mutluluk ve ebedi kurtuluşla mükafatlandıracağını müjdelemektedir.

Kelime-i Tevhid: Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed, Allah’ın elçisidir.

“Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-rasûlullah”

Kelime-i Şehadet : Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.”

 

İMAN NEDİR ?

İMAN

Bir insanı mutlu ve huzurlu kılan, güven içerisinde hayatını devam ettirmesine yardımcı olan şey onun inancıdır. İnsanlar iman sayesinde ayaklarını sağlam basabilecekleri bir zemin bulurlar.

İman, kişiye olaylara nasıl bakacağını belirleyen bir bakış açısı, bir kalkış ve hareket noktası temin eder. İnsanlar ancak iman sayesinde hayatlarını belirsizlikten, kargaşa ve karmaşadan kurtarıp anlamlı ve yaşanılır hale getirebilirler.Kaygılar, korkular, ümitsizlikler, geleceğe dair endişeler ve tüm bunların oluşturduğu karanlık, ancak iman sayesinde aydınlanır.

İnsan, yaratanını tanımak ve O’na  ibadet etmek için yaratılmıştır. Ancak ve ancak bu yaratılış gayesinde uygun hareket ederse ebedi saadete ulaşabilir. Bu bakımdan insanın iman etmesi ve bu imanını son nefesine kadar kaybetmeden muhafaza etmesi, dünyadan ve dünya içindeki her şeyden daha kıymetlidir.

Peki, bizim için bu kadar kıymetli olan imanı nasıl tanımlayabiliriz?

İman, Allah’ın Hz. Peygamber’e  bildirdiği haberleri ve hükümleri kabul edip bunların doğru olduğuna gönülden inanmak demektir.

Bir kimse Hz. peygamberin getirdiklerini kalbiyle tasdik ediyorsa o kimse Allah katında mümindir. İman konusunda önemli olan, kişinin kalbinde olanı sadece Allah bilebilir. Biz bir kimsenin mümin olduğunu ya kendisinin söylemesiyle ya da bazı ibadetleri görünür şekilde yerine getirmesiyle anlayabiliriz. Böylece ona müslüman muamelesi yaparız. Örneğin, müslüman olarak bildiğimiz bir kişi öldüğünde cenaze namazını kılar, cenazesini müslüman mezarlığına defnederiz.

Bir insanın imanında zirve noktaya ulaşması için kalben tasdik edip dil ile ikrar ettiği hususları yaşantısında da uygulaması gerekir. Kişiyi hem Allah katında hem de insanlar arasında değerli kılan şey kalbiyle dilinin, özüyle sözünün bir olmasıdır.

TAKLİDİ İMAN

Kişinin iman esaslarına ailesinden ve çevresinden görüp duyduğu şekilde inanması.

TAHKİKİ İMAN

Kişinin imanını delillere, araştırmalara, bilgiye ve derin kavrayışlara dayandırması.

DİNİN KAYNAĞI

DİNİN KAYNAĞI

Din duygusu insanda doğuştan mevcuttur. İnsanın sahip olduğu bu din duygusu, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem”den itibaren ilahi vahiy ile de desteklenmiştir. Çünkü sadece bu duyguya dayanarak dünyadaki varlık sebebimizi ve görevlerimizi, Allah”ın emir ve yasaklarını bilmemiz mümkün olamazdı. Allah, bu konuları aydınlatmak için peygamberler göndermiş, onlar aracılığıyla vahyini biz insanlara ulaştırmıştır.

Kısaca din duygusunun kaynağı fıtrat( insanın doğuştan sahip olduğu özellikler ), dini esasların kaynağı  ise vahiydir.

Dinin Hayatımızdaki Yeri ve Önemi

  • Din insanın akına, kalbine ve ruhuna hitap ederek davranışlarını insanileştirir, nefsini temizlemesine yardımcı olur.
  • Bireysel ve toplumsal hayatın  Allah”ın rızasına uygun bir şekilde sürmesini sağlar.
  • İnsanın, dünyaya niçin geldiği, yaratılış amacının ne olduğu, öldükten sonra neler olacağı gibi konulardaki merakını tatmin eder, sorularına cevap verir.
  • İnsanın Allah” gönülden bağlılık duymasını sağlar ve onu yaratılmışlar önünde eğilmekten kurtarır. Böylece insana gerçek özgürlük ve bağımsızlığın hazzını tattırır.
  • İnsanı ölüm korkusu ve yokluk endişesi gibi sıkıntılardan kurtarır.

DİN NEDİR?

İlk insan, aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Ademdir. Hz. Adem’den bugüne kadar bütün toplumlarda din insanlığın hayatına yön vermiş; ahlak,hukuk,siyaset,iktisat,aile,eğitim,kültür,medeniyet gibi bireysel ve toplumsal bütün alanlara kaynaklık etmiştir.

Peki, hayatımızın merkezinde yer alan, bizim için bu kadar önemli olan dini nasıl tanımlayabiliriz? İşte bir kaç tanım:

  • Din, insanın Allah, tabiat ve diğer insanlarla ilişkilerini düzenleyerek hayatını anlamlandıran ve ona yön veren kurallar bütünüdür.
  • Din, Allah’a inanmak ve kulluk etmedir.
  • Din, Allah tarafından peygamberler aracılığı ile akıl sahibi insanlara gönderilen, onları kendi tercihleri ile dünya ve ahiret saadetine ulaştıran ilahi kurallar bütünüdür.
  • Din, insana kendi mahiyetini, varlık amacını, Allah’a ve onun yarattıklarına karşı görevlerini bir öğretidir.
  • Din, Allah’ın emir ve tavsiyeleriyle çizdiği bir yol, takip etmemizi istediği bir hayat tarzıdır.
  • Din, Allah’ın insanlardan yapmalarını ve yapmamalarını istediği şeylerin tamamıdır.